SON DAKİKA
Hava Durumu

Ülkücüler Kanlı Yanvar’ı unutmadı

Korkuteli Ülkü Ocakları geçtiğimiz gün 22 Yıl önce 20 Ocak 1990 tarihinde Rus Ordusunun Azerbaycan’da yaptığı ‘’Kanlı Yanvar ‘’ Katliamını unutmadıklarını göstererek bir anma programı düzenledi

Haber Giriş Tarihi: 22.01.2016 10:09
Haber Güncellenme Tarihi: 22.01.2016 10:09
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.korkutelimanset.com
Ülkücüler Kanlı Yanvar’ı unutmadı

Korkuteli Ülkü Ocakları geçtiğimiz gün 22 Yıl önce 20 Ocak 1990 tarihinde Rus Ordusunun Azerbaycan’da yaptığı ‘’Kanlı Yanvar ‘’ Katliamını unutmadıklarını göstererek bir anma programı düzenledi. Şehitler Anıtı’nda düzenlenen programda yapılan konuşmada; “19 Ocak 1990 gecesi Azerbaycan tarihinde kanlı bir sayfa olduğu gibi,aynı zamanda Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olma yolunda şan ve şeref gecesidir.Çünkü bu katliam gecesi Azerbaycan halkının totaliter Sovyet rejimi tarafından acımasız bir şekilde katledilmesidir.Azerbaycan halkı neden cezalandırılmıştır?Çünkü Azerbaycan halkı topraklarından bir parçanın -Dağlık Karabağ’ın- Sovyet yönetimi tarafından koparılıp Ermenistan’a verilmesine itiraz etmiş,SSCB’den ayrılarak bağımsız bir devlet olmak istemiş,muasır medeniyet yolunda kendi iradesi ve ayakları ile ilerleme yolunu tercih etmiştir.Tüm bunlara Azerbaycan toplumunun çoğunluğunun Müslüman ve Türk olduğu gerçeğini de eklediğimizde milletimizin totaliter Sovyet rejimi tarafından şiddetli bir şekilde cezalandırılmasının sebepleri gün yüzüne çıkmış oluyor.Haydar Aliyev`in SSCB yönetiminin en üst kurumu olan Politbüro üyeliğinden ve SSCB Başbakanı Birinci Yardımcılığı görevinden 1987 yılında ayrılmak zorunda bırakılmasının ardından, SSCB döneminde devlet tarafından Azerbaycan vatandaşlarına ve Azerbaycan`a yapılan ikinci sınıf muamele daha da belirgin hale geldi ve daha da çirkinleşti. Hatta bu icraatların Azerbaycan`a karşı baskı ve taciz seviyesine ulaştığını söylemek mümkün. Şöyle ki, SSCB Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin ve SSCB Bakanlar Kurulu’nun 1988 Mart’ında Azerbaycan`a ait olan Dağlık Karabağ bölgesinin “sosyo-ekonomik kalkınması” ile ilgili kabul ettiği bir karar ve Dağlık Karbağ`da “özel yönetim biçiminin uygulanması” ile ilgili SSCB Bakanlar Kurulu’nun 12 Ocak 1989 tarihli kararı Azerbaycan`ın bizzat Moskova yönetimi tarafından bölünmek istendiğinin bariz kanıtlarıdır. Bu hukuki belgeleri/kanıtları, Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan’a birleştirilmesi ile ilgili Ermenistan SSC Parlamentosu`nun kabul etiği bir kararın izlemesi Sovyet yönetimi ile Ermenistan arasında var olan “paslaşmadan” ve Ermeni faktörünün Azerbaycan`a karşı/Azerbaycan`ı dizginlemek için kullanılmasından haber vermektedir. Tam da bu dönemde Azerbaycan`ın silahsızlandırılması istikametinde yürütülen sıkı politikalara karşı Ermenistan`ın ve Azerbaycan içinde SSCB KGB`sine bağlı Ermeni grupların/çetelerin silahlandırılması gerçekleri hatırlandığı zaman fotoğrafın netlik kazandığını görmüş oluyoruz. Bunların hepsi bize tek bir şey söylüyor: Azerbaycan boş bırakılmamalı, kontrolde tutulmalı ve bunun için de en iyi araç Ermeniler ve “Ermeni davası”dır.Sovyetlerin Azerbaycan`a son zulmü diyebileceğimiz 19 Ocak 1990 gecesine gelecek olursak, SSCB Parlamentosu Başkanı Mihail Gorbaçov (daha sonra Birlik Başkanı olacak) Birlik Anayasası`nın 119, Azerbaycan SSC Anayasası`nın 71. maddelerine aykırı bir şekilde başkent Bakü ve diğer önemli kentlerde 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi yönünde kararname imzaladı. Çok ilginçtir ki,söz konusu olağanüstü hal kararnamesinin halka ilanı gerçekleştirilmeden, Bakü sokaklarında Sovyet ordusunun özel birlikleri tarafından artık 82 kişi amansızca öldürülmüştü. Azerbaycan devlet televizyon ve radyosu binasının elektrik ünitesinin KGB timleri tarafından bombalanması ve halka herhangi bir bilginin verilmesinin önüne geçilmesi de bu hususta çok önemli bir gerçektir. 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin de Sovyet yönetimi tarafından bilerekten çiğnendiği bu durum bizlere çok şey söylemektedir. 19 Ocak 1990 gecesi Sovyet özel birlikleri tarafından 132 kişi vahşice katledildi, 612 kişi sakat kalacak şekilde ağır yaralandı. 841 kişi (bunlardan 112`si SSCB`nin değişik şehirlerindeki hapishanelere götürüldü) totaliter rejim tarafından hapse atıldı. 20 Ocak sabahı Sovyet özel birlikleri artık Bakü`de değillerdi, görevi tamamlamış ve Azerbaycan`ı terk etmişlerdi. Sokaklarda ülkeye yeni getirilmiş (ağırlıklı olarak Orta Asya Türk ve Müslüman ülkelerinden) çok sayıda 19-20 yaşlarında sıradan Sovyet askerleri dolaşmakta idi. O gün Mihail Gorbaçov başta olmakla, Sovyet merkezî hükümeti yetkilileri ve onların Azerbaycan’daki emir kulları çok sevinçli idiler.Kendilerince, totaliter rejime baş kaldıran kitlelere “gerekli dersi” vermişlerdi.Fakat Azerbaycan toplumunun ruhunda bağımsızlık fidanının çoktan filizlenmeye başladığından habersizlerdi. Yoğun baskılar altında bulunan Haydar Aliyev`in katliamdan kısa bir süre sonra hayatını riske atarak, Moskova`da basın toplantısı düzenleyerek totaliter rejimi sert bir dille eleştirmesinin ne anlama geldiğini idrak edememişlerdi. Şüphesiz 19 Ocak gecesi olanlar,Sovyet yönetiminin emirleri doğrultusunda yapılan açık bir katliamdı.Bunun için özel bir gayret gerektiren araştırmaya gerek yok. Fakat bahsedilen katliam tarihinin 1990 yılı olması akıllara şu soruyu getirmektedir: O sırada “modern dünya” nerede idi? Bu hususta “modern dünyanın” gözlerini kör eden birçok faktör bulunmaktadır. Şöyle ki, merkezî Sovyet yönetiminin tüm iletişim araçlarını kontrolünde tutması ve SSCB dışındaki dünyanın Moskova politikalarına “uygun” şekilde bilgilendirilmesi; ölenlerin Müslüman ve Türk olmaları; “modern dünyanın” yaşanan katliamla ilgilenmek istememesi söz konusu bu faktörlerden sadece birkaçı. Hal böyle olunca kasap Mihail Gorbaçov`a aynı yıl içinde Nobel ödülü verilmesi oldukça “doğal” bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü “modern dünyanın” gözlerinde o,bir “hümanist”, “barış insanı” ve “kahraman” idi. Ne yazık ki, onun “hümanistliği” sadece 1989 yılında Tiflis`te ve 1991 yılında  Vilnius`ta gerçekleştirdiği kıyımlardan dolayı pişmanlık ve özür açıklamaları yapacak kadardı. Yaptığı diğer katliamlardaki kurbanlar onun için insan değildi, çünkü onlar Müslüman ve türk’tü. Hiç şüphesiz 19 Ocak gecesinin vahim sonuçlarından birisi de Azerbaycan`a karşı “saldırı serbestliğinin” önünün açılması olmuştur.Azerbaycan’ın yaşadığı bu vahşet karşısında “modern dünyanın” sessiz kalmasının ve totaliter Sovyet rejiminin cesaretlendirici nitelikli adımlarının, uluslararası hukuk normlarının çiğnenerek topraklarımızın Ermenistan tarafından işgal edilmesindeki ve Hocalı soykırımı başta olmakla 10 binlerce yurttaşımızın katledildiği diğer insanlık dışı olaylardaki rolü elbette büyüktür.19 Ocak 1990 gecesi yapılan katliamla ilgili hukukî değerlendirme niteliğindeki Milli Meclis (Parlamento) kararı 1994 yılı Şubat ayında Haydar Aliyev`in ısrarlı ve azim dolu girişimleri sonucu alınabilmiştir.Ne yazık ki, bunun dışında katliamın hukukî olarak kınanması nitelikli başka bir belge bulunmamaktadır.Bu insanlık dışı vahşi katliamın sorumlularının yaptıkları, şimdilik yanlarına kâr kalmaktadır. Çünkü gerçekleştirilmiş bu büyük cinayetle ilgili başlatılan soruşturma kapsamında ortaya çıkmış 100 ciltlik tutanaklardan 68`i Moskova`ya götürülmüş ve o belgelerin durumu hâlâ belirsizliğini korumaktadır...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.