Bu köşe yazımızda yine ülke gündemini derinden
sarsan çocuk istismarları üzerine bir değerlendirelim istedim. Malumunuz,
Müslüman bir ülkeyiz ve dünyada dindarlığımızla, ahlak maneviyat ve örf
adetlerimizle tanınıyoruz. Her geçen gün globalleşen dünya insanları ne yazık
ki günden güne vicdani rahatlığın hevesinde kavrulmakta.
Ben küçüklüğümden bilirim, anneler, babalar,
dayılar, amcalar, yengeler hatta ve hatta komşular, mahalle bakkalları bile
sokakta bir çocuk görünce kimin oğlusun kimin kızısın diye sorarlardı.
Mahallelerinde oturan çocukları iyi tanırlardı. Kimin oğlusun veya kimin
kızısın diye de sorguya çekerlerdi. Sorarlardı çünkü kıyafetleri kirli veya
ayakkabıları yeni olan hiçbir çocuğun kim olduğunu öğrenmeden bırakmazlardı.
Kısacası sahip çıkarlardı. Kimin çocuğu nerede oynuyor kim kiminle nerede ne
yapıyor bilinirdi. Dedektif gibi takip ederlerdi çocukları. Günümüz de ise
maalesef hem çocukların nerelerde olduğu bilinmiyor hem de kiminle vakit
geçirdiklerini. Sahipsiz kalmış gibi savrulmuş her biri bir tarafa sanki.
Nereden geldik bu durumlara bir düşünmek gerekmez
mi? Neden bu kadar yozlaştık. Ailelerin tüm derdi geçim sıkıntısı mı? Yoksa boş
vermişlik mi? Bizim örf adetlerimizde ve gelenek göreneklerimizde çocuklara
sevgi ile yaklaşılırdı. Şehvetle değil! Onların tırnağı kırılmasın diye gözden
uzaklaştırmazlardı, şimdi ise nerde oldukları, ne yaptıkları bile önemsenmiyor
sanki. Asıl koruma altına almamız gereken çocuklarımız ilk sırada yer alırken
aslında ilerisindeki kalan şıklara da bir bakmak gerekli belki de. Apartman
binasında oturduğumuz karşı dairede kimlerin ikamet ettiğini dahi bilmeden
yaşayan bir toplum olduk ne yazık ki.
Neden evlatlarımıza sahip çıkamıyoruz hiç düşündünüz
mü? Neden ilgimizi sevgimizi esirgiyoruz onlardan. Bu boş vermişliğin nedeni ne? Hiç düşünmüyor
muyuz?
İnsanoğlu bu tabi kimin niyetinin iyi olduğunu ya da
kimin kem gözlerle sapıkça hayaller kurduğunu bilemezsin. Zihin okuyan bir
özelliğimiz yok ki iyiyi kötüyü ayırt edelim. Çiğ süt emmiş kanı bozuk illaki
çıkıyor.
Güçlükle büyüttüğümüz, gecemizi gündüzümüze
kattığımız, hastalandığında uyku dahi uyumadığımız evlatlarımız gün geliyor bir
kanı bozuk tarafından kaçırılıyor ve günler ya da aylar sonra ölüm haberini
alıyoruz. Bu tür olaylar ülkemizde çoğalmaya başlamışken sapık zihniyette bir
gurup evlatlarımızın gözünün yaşına bakmadan toprağın altına koyuyorsa bir
durup düşünmemiz gerekli sanki. Daha minicik bedenleriyle gelecek için hayaller
kuran yavrularımız yine bu toplum içerisinde sinsice yer etmiş ve gittikçe
çoğalan parazitlerin elinde hayatları karartılıyor. Birilerinin bu gidişata dur
demesi için daha ne kadar beklenir bilemiyorum.
Her geçen gün globalleşen dünyanın, insanların
gözünü kör ettiği şu dönemlerde ailelerin oturup, geçmişi göz önünde bulundurması
gerekir. Globalleşen diyorum çünkü çağ
atlayan, sürekli gelişip büyüyen, teknolojinin esiri olan ülkelerde bu tür
vakalar artmış durumda. Acaba bu globalleşme bizde yanlış mı anlaşıldı?
Daha fazla minik canlar toprak altında bulunmadan,
içimizde bilmeden de olsa beslediğimiz, bizimle aynı topraklara basıp bizimle
aynı havayı teneffüs eden yaratıkların bir an önce önlemini almanın zamanı
geldi de geçiyor bence.
Atalarımız ne demişti zamanında hepiniz
hatırlarsınız; “Terbiye, çocuğu kabahatlerinden dolayı cezalandırmak değil, onu
kabahat yapmaktan alıkoyacak bir seviyeye çıkartmaktır” şimdi yapılması
gereken, atalarımızdan aldığımız terbiyeyi ve ahlakı yeniden canlandırmak
gerekir. Daha küçük yaşlarda konuşmayı bile öğrenememiş çocukların eline akıllı
denen zehirli dokunmatik telefonlara bir sınırlama getirilmeli öncelikle. Saatlerce
televizyonun karşısında izletilen ve bilinçaltında çocukları farklı yerlere
çeken çizgi filmlerin sınırlandırılması gerekir. Çevredeki insanların kim
olduğunu aile yaşantılarını iyi tespit edip onların iyi veya kötü birileri
olduğunu analiz etmek gerekir.
Bundan dolayıdır ki! Bizlerin en büyük sıkıntısı,
sanki globalleşmeyi farklı yönlerde algılayıp vicdanlarımızı köreltmemiz olsa
gerek. Benim bildiğim vicdan birdir. Ne artar ne azalır. Lakin görünen o ki
içimizdeki toplumun bazı kesiminde ne vicdan kalmış ne edep ne de hayâ.
Vicdanını toprak altına atmış bir gurubun global anlayışı ile karşı karşıyayız
maalesef.